DİZDAR, DİZDAR…

Dernekpazarında, yani kondualtinda meşhur bir dişçimiz vardı. Dişçi Dizdar, enteresan biriydi, yetenekli, kendinden mukallit, çok işi fıkra ayarındaydı.
Bu gün sokakta insanları izledim; malum maskeli dolaşma zorunluluğu var ya ona dikkat ettim.
Kiminin maskesi çenesinin altında, kimininki cebinde, kimininki sadece ağzını kapatmış lakin burun olanca haşmetiyle dışarda. Kimi kulaklarından tutmuş sallaya sallaya gidiyor, kimi çıkarmış tezgahın üstüne koymuş, kimininki kirden simsiyah olmuş; velhasıl yüzde seksen maskeler olması gereken yerinde değil. Bu durumu görünce Dizdar amcanın bir hikayesi geldi aklıma, paylaşmak istedim.
Dişçi Dizdar birine alt üst damak yapmış zamanın birinde, provalar, ölçüler, kalıplar, çok uğraşmış, özenmiş, bezenmiş, iki ay sürmüş neredeyse. Son provayı yapıp, dokunan yerleri törpüleyip göndermiş adamı… Bir hafta geçmiş aradan, adam gelmiş, biraz hiddetli, biraz da boşboğaz…
– Al habuni, ya yeniden yap, ya da oğar oni, nasi diş yapayisun. Deyip atmış önüne alt damağı, ki damak ortadan kırılıp iki parçaya ayrılı vaziyette. Dizdar incelemiş bakmış, “yahu” demiş “bu nasıl kırıldi boyle, ne ettun buna”.
Adam hiç alttan almaz vaziyette ” Ne edeceğum, bişe ettuğum yok oğa. Köt cebume koymiştum oni, abdest alurkan bi oturdum, kraks diye kırıldi”
“Hah” dedi Dizdar, “eyi b.k yedun. Ben senun ağzuna mi diş yaptum, g.tune mi”…
Öyle geldi aklıma işte 😁

içine gönderilmiş