Birinci dönem karne tatiline birkaç gün vardı. Kız kardeşim aradı beni, biraz tedirgin, biraz çaresiz, çokça da üzgündü. “Ömer’in karnesi… e-okul sisteminden baktım notlarına da, ne yapacağımı bilemedim. Seni arayıp, akıl-fikir almak istedim” dedi. Ömer, 1. sınıfta, gayet akıllı ve sosyal, hatta ileri derecede lider özellikleri olan bir çocuk. Ömer, kendisini çok iyi ifade edebilen, sevimli, tatlı, yakışıklı bir kerata… “Dur bakalım” dedim, “çok mu kötü notları?”. “Matematik, Türkçe, Sosyal bilgiler vs.. bu bölümde problem yok, hepsi iyi ya da pekiyi, lakin davranış notları kötü” dedi. Yani: “ Okul kültürüne uyum”, “Kendini tanıma”, “Sosyal faaliyetlere katılım”, “Takım çalışması ve sorumluluk” vs. bunlar zayıfmış. Üzerine ekleyiverdi: “Aslında tüm veli toplantılarına da katılırız, öğretmen, Ömer’in bu denli zayıf hallerinden bahsetmedi hiç. Hatta çoğu kez övmüştü onu”… “Tamam kızım” dedim. “Şöyle yap sen. Karneyi aldıktan sonra, öğretmenle baş başa konuş ve aynen şu cümleyi kur ona dedim : “Öğretmenm, Ömer için verdiğin emeklere teşekkür ediyorum. Ömer’in karnesini inceledim, teorik bilgilere dayalı notları (yani öğretim bölümü) gayet güzel, yani verdiğinizi almış oğlum, bu nedenle size minnettarız. İkinci dönem ve bundan sonrası için, oğlumu gözüm kapalı size emanet edeceğim… Lakin davranış notları, yani eğitim bölümü berbat görünüyor, bu nedenle kaygılı, huzursuz ve tedirginim. Bu hususta özellikle yardımınızı istiyorum. Sizce bu bölümü iyileştirebilmek için, bundan böyle oğlumu kime emanet etmeliyim. Bildiğiniz iyi bir eğitmen/öğremen var mı?”….
Bu anektot böylece burada kalsın ve ben size Cevdet Öğretmen’i anlatayım…
Cevdet öğretmen, bir ilkokul öğretmeni. Gümüşhane’de doğmuş, Çilikan’da ilkokul, Van Muradiye’de Alparslan İlköğretmen okulu ve 1963 yılında bıçkın delikanlı bir öğretmen olarak, atanmış Rize Kalkandere Fındıklı köyü Sinoka mezeresi ilkokuluna… Burada sadece iki yıl görev yapıp, askerlik için Sivas’a, sonrasında iki yıl Hatay’a, ardından dokuz yıl Trabzon’a ve nihayet Bursa’ya… Bir bölümü İnegöl Boğazköy’de, bir bölümü merkezde olmak üzere toplam onsekiz yıl… 1993 te 30 yıl 3 ay 17 günle emeklilik … Bir çırpıda okudunuz yıllara matuf serüvenini Cevdet öğretmenin, ne güzel… Keşke, her gününü her anını anlatabilsem bu güzel öğretmenin; hayat hikâyesini ideallerini, memleket sevgisini, çocuk sevgisini… Keşke emeklerini, hayallerini, çektiklerini resmedebilsem tümüyle… İlkokul öğretmenleri hassastır, bilirsiniz. Zamanla çocuklaşır, alıngan olur, küçük şeylere sevinir, yoğun duygulanır, gizli ağlar hatta, bilirsiniz. Tümü var bu adamda hilafsız. Üstüne ne meziyetlerle donatılmış; kimi genlerinden, kimi Meşhur “Alparslan İlköğretmen okulu”ndan, (o kuşağın çoğu öğretmeninde olduğu gibi)… Adalet, bayrak, vatan, millet sevgisi, kul hakkı, haksızlığa tahammülsüzlük, saf bir tıynet, temiz bir kalp, tüm evlatlarına aktardığı ne güzel karakter…
Emekliliğinin dört ya da beşinci senesiydi, bir sürpriz yapmak istedim ona. Yaz tatilinde Trabzon’a gittik birlikte, yol boyu daha önce defalarca dinlediğim öğretmenlik anılarını anlattı tok sesiyle. İlgiyle dinledim, bıkmadan, o kadar çok ders vardı ki alabileceğim zira… Nihayetinde ben de bir öğretmendim ve mizacımız benziyordu birbirine (siyaseten anlaşamıyorduk sadece )…
Trabzon’da (köyümüzde) birkaç gün kaldık, Uzungöl’ü, yaylaları filan dolaştık bu süreçte, pek keyifliydi doğrusu.. Bir sabah, “hazırlan bir yerlere gideceğiz” dedim. Gezmeyi de sever ya hani, ikiletmedi… Yola çıktık; yol boyu konuştu, anlattı ya sağa sola bakmadı pek. Of’tan Rize’ye doğru döndüğümü de, Kalkandere yoluna girdiğimi de fark etmedi konuşurken… Fındıklı köyüne ayrılan köprüye geldiğimizde fark etti nereye yol aldığımızı. Hüzünlendi köprüyü görünce, “Anam, ah anam”, dedi, yutkundu”. “Burada indirdi bizi minibüs, 35 – 40 yıl önce. Anamın sırtında yer yatağım, bavulum, kap kacağımız elimizde yürüdük buradan Sinoka’ya… Öyle az buz yol değil, yamaç ayrıca ve bizim için haddinden fazla değişik bir arazi.” O anlattı ben devam ettim. Yol boyu gördüğü her ayrıntıya bir anı yerleştirdi. Nihayet Sinoka camisinin önüne geldik. “Aha burada anam bayılıp kalmıştı yorgunluktan” deyip gösterdi cami arkasındaki ahşap, eski evi. Arabayı park etmemi beklemedi, fırlayıp çıktı. Cami avlusunda, ellili yaşlarda üç kişi vardı. Ben onlara yöneldim o ise fır dolandı caminin etrafını; bir manzaraya baktı, ta karşı dağlara, bir dereye baktı. Tek tek saydı ev isimlerini, “Şu muhtarın evi, şu Hasan Çavuş’un evi, arkasındaki Mustafa Erdemin evi” filan. İçine içine gülüyor, içine içine ağlıyordu, çocuk gibi pırpır yüreği, belliydi. Ne hisler, ne fırtınalar vardı içinde bilemedim. “Hoş geldiniz” dedi avluda oturanlar. “Hoş bulduk” dedim. “Size birini getirdim, hatırlar mısınız bakalım”. “Cevdet KARTAL bu adam. Burada öğretmenlik yapmış yıllar önce.” İsmini söyleyince fırladı biri, öpmek istedi elini, öptürmedi Cevdet öğretmeni. Hiç öptürmezdi ki zaten, öyle de tembihlerdi “Kimsenin elini öpmeyin, eyvallahınız da olmasın kimseye”… Öğrencisiymiş… Bir çırpıda sıraladı tüm sınıfın isimlerini, numaralarıyla birlikte. Adam şaşırdı, “Ali ERDEM?” – “İzmirde uşağinun yaninda”, “İrfan ERDEM?”, – İstanbulda, “Hanife ERDEM?”, – eldi… böylece devam etti diyalogları… Yokuştan biri geliyordu sırtında sepetiyle. Seslendi adam “Ula Muhammet ya gel bak kim geldi. Cevdet öğretmen, Cevdet öğretmen”.. Ne dediği duyulmadı ya, yürüyüşü hızlandı adamın…. İmamı sordu, muhtarı sordu heyecanla… Bense izliyordum keyifle.. Caminin arkasındaki eve çıktılar konuşarak. Bir kadın vardı kapıda. Cevdet öğretmenin, anasıyla iki yıl kaldığı evmiş burası. Kadın yaşlıcaydı, çok kişiyi sordu ona Cevdet Öğretmen. Kimini hatırlayamadı kadın, kimini cevapladı kimini düşündü uzun uzun, nihayet : “huuh ben kaç senenun Sinokali’siyum, ha bu kadar adami hatirlamam, maşallah sağa” dedi.
Gelen de öğrencisiymiş, hatta akran sayılırlarmış o tarihlerde. Bizimki yirmili yaşlarda o ise 17-18… sitayişle bahsettiler öğretmenlerinden. “Biz ne oğrenduysak ondan oğrenduk, sorakiler hiç emek etmedi bize. Her işten anlar, her hususta bilgisi var, becerisi var. Yekün köyli, çok severduk buni da, anasini da”… anlattılar, anlattılar. Birkaç saat kaldık orada öylece. Çok mutluydu çok…
Bu, memuriyetinin, öğretmenliğinin ilk yıllarıydı hatırasına muhatap olduğum. Yıllar sonra, İnegöl Boğazköy’de duydum benzer övgülerini. “Sabah okula geldiğimizde sınıfta olurdu, sobayı güzelce yakmış olurdu erkenden. Tek tek öperek karşılardı bizi, montlarımızı çıkartır asar, öylece yerlerimize oturturdu. Derslerimiz keyifle eğlenceyle geçer, akşam ayrılırken aynı şekilde tek tek montlarımızı giydirir, ilikler, kaşkol ve beremizi takar, o bizi, biz onu öper, öylece uğurlardı bizi. Derslerimizin yanında yaşayıp yaşatarak eğitirdi bizi. Okulun bahçesi gülistan gibiydi, Atatürk büstünü, okul bahçe duvarlarını merdivenleri, çeşme yanlarını, hepsini o düzenler, boyar, titiz ve temiz bir şekilde muhafaza ederdi. Bahçedeki lojman, onun zamanındaki kadar keyifli hiç olmadı bir daha. İhtiyarla ihtiyar, gençle genç, çocukla çocuk olmasını bilirdi de bütün köylü hürmetliydi ona… Her daim kravatlı, temiz ve şık giyinir, tane tane konuşur, hal hatır sorar, sözü dinlenirdi köy yerinde. Örnek bir şahsiyetti hepimiz için. Hala da öyledir. Çok öğretmen geldi geçti köyümüzden lakin Cevdet öğretmeni hiç unutmadık biz, unutmayacağız da” bu cümleleri onlarca kez duydum Boğazköy’lülerden. Ne zaman gitsem enişte diye bağırlarına basarlar, Cevdet Öğretmenlerine hürmeten… Her bayram değişik yaşlarda öğrencileri gelir ziyaretine, cümleleri hep aynı… Acizane tespitim o ki, rahlesinden geçmiş olanların seciye ve karakteri de benzemiş sanki ona…
O bir cumhuriyet öğretmeni, Atatürk hayranı, memleket sevdalısı, beş vakit namazında-niyazında, zeki, ahlaklı, düzenli, tertipli, adalet timsali, saf, temiz, Anadolu delikanlısı Cevdet Öğretmen….
Elli yedi yıl önce Sinoka’daki heyecanı, öğretmek mevzubahis olduğunda hiç değişmedi. Anasının ak sütü gibi helaldir kazandığı devletten, aşkla şevkle memlekete hizmeti mukabilinde uhrevi ikramiyesi de hazırdır inşallah. Emekli olduğu yıl, yani öğretmenliğinin 30. yılında tuttuğu “yıllık-ünite- günlük plan defterinden sahifeler paylaşacağım size…
Takdir sizin olsun, “Cevdet öğretmen nasıl bir öğretmendi” diye varın siz hayal edin. Ömrün uzun olsun, sağlık ve mutluluğun daim olsun. Cevdet öğretmen…
Velhasıl “topyekün öğretmen” olmalı öğretmen. İz bırakmalı, dokunmalı minik yüreklere, taa başından mechul hayatlara…
“Hayatta en büyük şans, iyi bir öğretmene denk gelmektir”….
y.ş.y (yirmiyedinisanikibinyirmi)